Üniversiteden mezun olduğumda 3 ay kadar çeviri yapmış, daha sonra da bilişim sektöründe küçük bir firmaya girmiştim. Dış ticaret sitelerinin ingilizce içeriklerini hazırlıyor, kalan vakitte google reklamları ile uğraşan arkadaşlarıma yardım ediyordum. 2007 veya 2008, bu reklamcılık sektörü yeni yeni gelişiyordu. Hani google amcada arama yapınca ilk sırada çıkanlar ve sponsorlu bağlantılar var ya, müşterilerimizin ilk sıralarda çıkmasına uğraşıyorduk. Herneyse.
Daha sonra da bir blog patlaması yaşandı zaten. Blog "weblog" kelimesinin kısaltmasıdır ve web günlüğü anlamında kullanılır ki aranızda zat-ı muhterem osmanlı özentileri bile hala bu kelimeyi kullanmakta. Tüm dünya olarak zaten bokunu çıkarmadığımız çok az şey olduğu için bunu da onların arasına attık, daha sonra Yemek fotoğrafçılığı diye bir yan dalımız bile oldu. İnanır mısınız bir blogta meslek kısmına "Blogger ve Yemek fotoğrafçısı" yazan gördüm. Yorum yapmak haddime düşmez.
Yemek tarifi yayınlamak iyice bir sektör haline geldi şimdi. Aslında tariflerini paylaşmaya can atan amma hamarat hatunumuz varmış diyordum ama ben reklam gelirlerini o zaman pek düşünmemiştim. Zaman zaman salaklık yaptığım oluyor. Dayım falanca tarihte "o benim çocuğuma küçük altın taktı, ben de ona küçük altın götüreceğim" dediği ana kadar düğünlerin gerçekten kutlama amaçlı, takılanların ise gönlünden ne koparsa düğün sahibine yardım amaçlı olduğunu düşünüyordum ve yaşım ergenliği geçeli çok olmuştu. Bu satırları tüm samimiyetimle yazıyorum. Tarif bloglarının da reklam gelirleri için olabileceğini çok sonra düşünebildim.
Burda edepsizlik yaptığım düşünülmesin, reklam için de olsa tariflerini paylaşan herkese minnetarım. Çoğu zaman hava atmamıza bile neden oluyorlar, tarifi nerden deyince internette bir yerlerde görmüştüm deyip geçiştiriyoruz, o bize ait olsun istiyoruz (yapan gördüm, ben yapmıyorum :))))
Yemek tarifi okumaktan büyük keyif aldığım için öyle çok blog okudumki, artık çoğu için karakter tahlili yapabilirim. Sizinle paylaşmak istedim
1.ÖZENTİLER
Bu tiptekiler süt reçeline Dulche de Leche demeyi severler. Veya apfel strudel yaptım derler yani elmalı tart. Veya bir çok başka örnek. Bazen çok komik kaçıyor, bir tarifin yarısı yabancı kelimelerle dolu. Tüm blog fransız tarifleriyle dolu oluyor. Çok gülüyorum, sanki Türk yemekleri tükendi.
Aileleri zengin olup, büyük ihtimalle yurtdışını görmüşlerdir
"Ben şekerli vanilin kullanmıyorum. Hıh! Onlar sentetik!"
Tabi bir vanilya çubuğuna 5 tl veremeyeceğimiz nereden bilsin?
Türkçe olan herşeyi destekliyorum fakat, yabancı bir insanın yoğurdumuza yoğurt demesi ne kadar hoşumuza gidiyorsa, bir de onun açısından bakın, tamamiyle kendi anavatanının diline ait bir yemekse elbette öyle kullanmamız gerek.
2. SELAMUN ALEYKUMCULAR
Bu normal hayatta olsun, sanalda olsun en nefret ettiğim grup. Akepe zihniyeti, tarikatçı zihniyeti. Sitelerine esma ül hüsna yazarak sevap işleyeceklerini düşünen, yemek tarifine selamun aleykum diyerek başlayan insanlar, sanki Arabistan'da yaşıyor. İnancıyla ne kadar çok gösteriş yaparsa o kadar iyi olacağını düşünen zihniyettendirler.
Hiç bir kandili kaçırmazlar ama yine de Türk olduklarını unutup 23 nisanı, 19 mayısı unutuverirler. Yılbaşı tam cahil olduklarından onlar için günahtır. (Gavur dediklerin 24 aralık'ı bizler ise yeni yılın gelişi 31 aralık'ı kutluyoruz)
Almanların ürettiği arabayı, güney korelilerin ürettiği telefonu, amerikalıların veya japonların ürettiği bilgisayarları kullanırlar ama beyinleri "Ya bu müslüman ülkelerden neden bu tür markalar çıkmıyor?" diye sorgulamaz. Zaten falanca hocanın buna bir açıklaması vardır, sorgulamaya gerek yoktur. Zaten sorgulayan beyin de yoz olamaz. Az bir çirkefi varsa içinde "Dinimi yaydığım her alet sevaptır, mubahtır" gibi şeyler söyleyecektir ama zaten sorgulamayı reddettiği için bu cümleyi kuruyordur.
Ekseriyetle en az 3 çocuk sahibi, sitesinde Helal Höttörö Peynirleri"nin reklamlarının olduğu kişilerdir. "Ya ben vanilya özütü kullanmıyorum da yapmıyorum da, alkolle yapılıyor o diyenlerdir. Merak etme kardeşim 1 ay bekleteceksin, alkol uçup gidiyor zaten. 1 çay bardağı alkol sana haram olacaksa allah neden alkol yaratmış hiç düşünmez misin?
(bu satırları okuyup ahaa dini inancıma saldırdı diyorsan yozsun kardeşim, hedefim kişidir, dinin değil)
3. YARIŞ ATLARI
Çoğumuz yarış atı gibi büyüdük. Ben de onlardan biriydim. Falanca sınavı geç, o biter şunu geç bunu geç. Oku oku bitmedi. Hep başkalarını geçmek zorunda kaldık. Belki de rakip diye düzgün arkadaşlıklar kuramadık. Test çözmekten flört edemedik falan filan.
Yarış atı blogcuların sitelerinde bolca şu cümlelere rastlarsınız
"Ben zaten plaza çalışanı olduğum için, evim de iş yerine yakın olduğu için, öğlenleri gelip 1000 tlye almış olduğum ızgarada kabakları pişiriyorum."
"Aslında şöyle yapmak istiyorum ama çalıştığım için.."
"İşimden arta kalan vakitlerde.."
Asla kınamıyorum, insan mezun olup iyi bir işe girince ee noldu şimdi tonlarca maaşım var ama gençliğim test çözmekle geçti deyip kompleks yapıyor, bu ülkemizin durumu. Her cümlemize böyle başlamamız doğal.
4. KOCAN KADAR KONUŞCULAR
Bu kişilere heryerde rastlayabilirsiniz, öğretmenler odasına çokca vardırlar. Eşi doktor, mühendis, subay olan eşi Astsubay, rütbesiz polis, özel şirket çalışanı olana göre kada kıdemlidir ya! yazarken bile gülüyorum :))))) bu kadınlar malesef karaktersizdir, ya da zayıf karakterli, başka türlü var olamazlar, yazık.
İşte bu tipler de bunların yemek blogcusu versiyonu.
"Ahmet bana bilmem ne pazarından 100 tl ye alınmış böğürtlen getirir."
"Eşim falanca komiteden şunu şunu duymuş"
10 cümlede 3 kere eşim geçmezse olmaz. Hele bir de havalı bir işi varsa.
2009 yılında gittiğim bir dersanede, sınıftaki arkadaşlardan biri her cümlesine "Hocam biz asker eşi olduğumuz için.." diye başlıyordu, hepimiz kıs kıs gülerdik. O bayanın blogcu versiyonundan bahsediyorum.
5. SAĞLIKÇILAR
Bahattin bazen güldürdüğü kadar, düşündürüyor da..Geçenler de şu geçti
"Adam çayına şeker atmayarak 250 yıl yaşayacağını sanıyor"
Aynen katılıyorum. Ya ölüm gelecekse dünyadaki en sağlıklı şeyleri yemiş ol yine de öleceksin.
"Bu tarifte tuz ihtiyacımı falancadan alacağım için kabağa ve mercimek çorbasına tuz eklemedim, böyle bunları kusmuk gibi yemek istiyorum" diyen blogculardır.
Ya günlük bir tatlı kaşığı tuz hakkın var kardeşim. Ağır kalp hastası değilsen atmak istiyorsan at tuz, günde 10 bardak çay içmiyorsan veya her bardağa 10 küp şeker atmıyorsan, azcık tatlandırıver o çayı. Bakın benden söylemesi, eceliniz geldiğinde o şekersiz içtiğiniz çaylar, tatsız yemekler gözünüzün önünden geçecek. o is kokulu çengelköy hıyarına keşke biraz daha tuz ekseydim diyeceksiniz
Diyeceksinizzzzzz (Canan Karatay gibi)
"Çoğu zarar, azı karar"
Devamı gelecek..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder